Bilinenin diğer şeylerden ayrılmasına göre kendi içinde ayrılır ve bilinenin ayrıldığı şey, ya özü itibarıyla akıl gibi ve ruh gibi bir varlıktır, ya da bir varlıktır. mahiyeti itibarıyla ateşin ısısı ve yanması gibidir. Nasıl ki akıl ruhtan, zat itibarıyla ayrı ise, ateş de diğer şeylerden ayrılır. Bu anlattıklarımızla veya kendisinden ayrılarak. ama ona yüklenen şeyle, ya oturan kişinin oturuşu ve yazarın yazısı gibi durumla, ya da siyahın siyahlığı ve beyazın beyazlığı gibi görünüşle. Akıl sahibi insanlara göre zihnin algıları, dolayısıyla onun diğer şeylerden neyi ayırdığını bilmediğimiz sürece, anlattıklarımızın dışında kalanlar açısından aklın kesin olarak bildiği hiçbir şey yoktur. Bunların bulunmadığı ve bunların Cenab-ı Hakk'ta bulunmadığı hiçbir şeyi akıl algılamaz ve dolayısıyla akıl, gözlemci olması bakımından bunu hiç bilmez ve bilmez. araştırmacı, akıl bunu nasıl bilebilir ki, hangi duyu, zorunluluk veya Tecrübe ve Yüce Yaratıcı, aklın delilinde döndüğü bu ilkelerden haberdar değilse, o zaman varoluşsal delil geçerlidir. Peki akıl sahibi insan, delillerle Rabbini tanıdığını, baksa bile Yaratıcının kendisine tanındığını nasıl iddia edebilir ?